Tayland Bangkok’tan ibaret değil. Hatta hiç değil. Hatta ve hatta bence Tayland kadar, her bölgesi ayrı ayrı görülmeye değer, az ülke var. Kuzeyi ayrı, güneyi ayrı, adaları ayrı, doğusu ayrı, batısı ayrı. Tabi ki hepsini gezmeye vaktim olmadı ama bir gün gezmiş olacağım.
Benim bulunduğum ay olan Haziran, mevsimsel olarak düşük sezona denk geliyordu. Düşük sezon diyince akla bizim güney bölgelerin boşalan sahilleri gelebilir, gelmesin. Ortalamaya göre daha az insan var, deniz suları biraz daha düşük seviyede, fiyatlar iyi; ama hava yine çok sıcak, denize girilebiliyor, güneşleniliyor… daha ne olsun.
Kardeşim Burcu, Tayland’a hakim olduğundan, bana bazı tavsiyelerde bulunmuştu ve onlardan biri de Ko Pha Ngan adasıydı. Aşırı turistik Ko Samui ile karşılaştırınca daha mütevazi, daha hippie, bir çıt daha az popüler bir ada… Ta ki dünyaca ünlü Full Moon Party’nin yapıldığı haftaya kadar. O hafta geldiğinde, parti gününden önceki ve sonraki iki gün de dahil, boş oda bulmak imkansız hale geliyor, oda fiyatları ikiye katlıyor ve ada ağzına kadar turist doluyor.
Aslında Full Moon Party, 1985 yılında adanın Haad Rin plajında halen bulunan Paradise Bungalow’un önündeki plajda, 20-30 yabancı için düzenlenen bir “hoşçakal partisi” olarak başlamış. Artık o nasıl bir parti olmuşsa, kulaktan kulağa yayıla yayıla 30 sene sonra, düşük sezonda 12-15 bin kişinin, yüksek sezonda 30 bin kişinin katıldığı bir parti halini almış. Word-of-mouth gücüne her zaman inanmışımdır, bu da onun en iyi örneği herhalde.
Partiye geri döneceğim ama önce biraz adadan bahsedeyim.
Haad Rin, yani adanın güney sahili, yani Full Moon Party’nin yapıldığı sahil, en popüler bölge. Benim olduğum düşük sezonda, parti olmayan günlerde, Eylül ayı Bodrum’u doluluğunda. Tabi aynı zamanda en turistik yer ve tüm turistik yerler gibi daha sıradan. Fakat bir taraftan da düşük sezonda en iyi deniz burada, çünkü diğer sahillerde, su fazlasıyla çekiliyor ve yüzmeye çok da elverişli olmuyormuş.
Adanın kuzeyine doğru Thong Nai ve Bottle Beach çok tavsiye edilen yerler arasında. Hem insan hem deniz bulamayacağımı düşündüğüm için, ben bu defa hiç oraları denemedim. Adanın batı sahilindeki Haad Yao, Salad Beach gibi bölgelerde ise özellikle yogacılar mesken tutmuş, biraz daha slow-living kafasında rafine yerler bulunuyormuş, hatta oradan gün batımları da çok keyifliymiş, ama düşük sezonda yine deniz sorunu olduğu için, o bölgeye de gitmedim.
Ada içi ulaşım çoğunlukla songthaew adı verilen, kamyonetten bozma araçlar ile yapılıyor. Bu bazen bizim minibüsler gibi bazen de taksi gibi işliyor. Bir yerden bir yere gitmek için talep edilen fiyatlar, hem düşük sezon hem de tek kişi olunca hayli yükseliyor. Her zaman pazarlık imkanı olsa da adanın öbür ucuna gidip gelmek, 1,5-2 gecelik otel fiyatına denk geliyor.
Ben adaya vardığımda, önce ne yapacağıma karar vermek için Haad Rin’de kaldım. Full Moon Party'lik yüksek fiyatlar henüz başlamadığından, sahilde olmayan, ama çok keyifli bir bungalow’da, iyi bir fiyata iki gece kaldım. Sonrasında fiyatlar 2.5 kat kadar yükseliyor olduğu ve zaten vıcık ve yüksek volümlü bir ortamda kalmayı tercih etmeyeceğim için, bana esas tavsiye edilen Haad Yuan sahiline geçtim.
Burası aslında Haad Rin’den bir sonraki koy, fakat araçla gidilmesi veya yürünmesi hemen hemen mümkün olmayan bir yolu var. Motorlu tekne ile geçiliyor. Tekneye binmek için bir kumsalı aşmak, inince de gidilecek yer için bir başka kumsal aşmak gerekiyor. Elde ağır bir bavulla bunu yapmak da hayli zor. Ama bu zorlukları göze alınca, daha az insanın bildiği, bilse de daha azının geldiği ve çok daha hippie bir bölgeye ulaşılıyor. Aslında bu sahile bitişik, oldukça pahalı bir detox merkezi de bulunuyor. Fiyatlar Türkiye Standartlarında pahalı, fakat bir resort gibi değil de bungalowlardan oluşan doğal güzelliklerin içinde bulunan bir yer. Bu merkezin yanında ise fiyatları makul, Tayland standartlarında olan başka bungalowlar var. Haad Yuan adanın genelinin dışında bir yapıya sahip. Mesela Full Moon zamanında özel bir fiyat artışı yok, ya da özellikle popüler bungalow tesislerinde rezervasyon yapılmıyor. Geldiğinde yer bulursan buluyorsun ve geceliği 50 TL’ye kalıyorsun. Çıkış tarihinle ilgili bir bilgi vermen de gerekmiyor. Sabahtan “ben çıkıyorum” diyip çıkabiliyorsun.
Elimde 90 litrelik bir bavulla kumsalı aşmak, yine o bavulla tepeye tırmanıp kalmak istediğim bungalowlara yer sormak, bayağı bir riskti, ama şansım yaver gitti ve son bungalow’u tuttum. Yapısal olarak aslında güzel bir ahşap oda ama tabi son derece “doğal” şartları var. Yani tahtaların arası boş mesela, dolayısıyla benim de son akşamlardan birinde yaşadığım gibi, odaya girince kocaman bir gecko ile karşılaşıp, karşılıklı kaçışmak gibi sürprizler yaşanabiliyor. Geckoları karşıdan sevimli bulmakla beraber kedim gibi ayak ucumda yatmaları seviyesinde olduğum da söylenemez. Koloni halinde dolaştıklarında irili ufaklı karıncalarla ilgili hislerim de benzer yönde. Fakat doğanın bu kadar içerisindeyken, bu hayvanat bahçemsi ortam odaya taşındığında bile insan şehirdeki kadar rahatsız olmuyor. İlk an irkildiğim durumlar olsa da sonra alışıyorum. Beni esas zorlayan ise en temel teknolojinin kullanılmadığı durumlar. Mesela tuvalette sifon yok ve olmaması için de bir sebep yok. Yani bu çok temel bir şey, bir sifon da olsun artık, o kadar tuvalet yapmışsın, klozet koymuşsun… ama yok işte, onun yerine kova var. Banyonun dışarısıyla ilişiği pek kesik olmadığı için, günün farklı saatlerinde farklı canlıların ziyaretine açık bir ortam. Mesela sabahlar küçük karınca toplulukları arasında popüler, sonra çıkıp dışarıda oluyorsun bütün gün, öğleden sonra geliyorsun, bir bakıyorsun onlar gitmiş koca boyutta abileri gelmiş takılıyorlar. Sonra gece yatmaya geliyorsun, herkes evlere dağılmış ama başı boş bir pervane ve bir kaç küçük örümcek dolanıyor. Oldukça sosyal bir ortam kısacası. “Doğa işte” diyip geçiyorsun ama cibinliği yatağa doğru toplayıp açılma ihtimali olan yerlerin üzerine kitapdı, telefondu, şarj cihazıydı gibi ağırlıklar koyup kendini sağlama almayı da atlamıyorsun.
Bu saydıklarımı geçersek, çok güzel bir yerde kaldım. Sabah kalkıp odadan çıkınca okyanusa karşı, adanın en lezzetli yemekleriyle kahvaltı ettiğim, biraz kitap okuyup, ardından sahile inip güneşlendiğim, susuzluğumu gidermek için taze hindistan cevizi suyu içtikten sonra 1-1,5 saatlik bir masaja kendimi teslim ettiğim, akşam yemeğinin ardından biraz daha kitap okuyup gece yarısına doğru uyumaya çekildiğim, 7 “yavaşlamış” günü burada geçirdim. Bazı günleri, yukarıda bahsettiğim detox merkezinde geçirdim. Daha fazla zamanım olsa ve mesela 1 ay burada kalsam yoga derslerine de yazılırdım herhalde. Bu kısmı biraz içimde kalmadı desem yalan olur. Onun için de hep geri dönerim gibi hissettiğim bir yer Haad Yuan sahili.
Sondan bir önceki gün, Full Moon Party günüydü. Öğleden sonra motorlu kayıklardan birine binerek yan sahile geçtim. Bir kaç gün önce tek tük insanla bıraktığım yer, bir cumartesi günü alışveriş merkezi seviyesinde dolmuştu. Kitlenin genelini gözünüzde canlandırmak için verebileceğim tanım gümbet veya Marmaris barlar sokağı karışımı… Satıcılar tezgahlarını açmış, t-shirt, takı ve vücut boyaları başta olmak üzere satabildikleri herşeyi satıyorlardı. Restaurant’ların bazıları kendi müşterileri için vücut boyalarını bir masa üzerine koymuş, herkesin kendisini boyamasına yardımcı oluyorlardı. Bu arada hem daha önce okuduğum web sitelerinde hem de şehrin çeşitli yerlerinde binbir tane uyarı vardı. Tacize, aşırı sarhoş olmaya, hırsızlığa ve uyuşturucuya karşı uyarılarla, her an her şeyin olabileceğinden bahsettikleri için biraz tedirgindim açıkçası. Ben sonuçta sabaha kadar kalmadığım için rahatsız edici hiç bir şeyle karşılaşmadım ama özellikle alkol duvarının aşılması için her türlü hazırlığın tamam olduğunu söyleyebilirim. İçki, kelimenin gerçek anlamında kovayla satılıyordu :)
Haad Rin plajı, öyle uçsuz bucaksız bir kumsal değil, toplamı 1 kilometre kadar olan bir koy. Parti bu sahil boyunca oluyor ve bir giriş ücreti falan söz konusu değil. Sahile bakan her tesis bir sahne kurup DJ getiriyor ve kumsalın üstü ağzına kadar dans eden insanla doluyor. Arada bazı dinlenme istasyonları yapıp minderler koyuyorlar, pili bitenler oraya uzanıyor. Onun dışında karanlıkta ve parlayan ışıklar altında neon renklere boyanmış insanlar ve her köşede ateşle poi dance yapanlardan oluşan bir topluluk.
Partideki video çekimlerimden ertesi gün bir kolaj yapıp altına da, Redd’in son albümündeki Boşlukta Dans parçasını eklemiştim. Partinin ortamını hissettiren bir klip olarak buraya da ekledim.
Geri dönüşte, bu defa kendi sahilim olan Haad Yuan’da dolunay şerefine yapılan partilerden bir tanesine daha katıldıktan sonra geceyi tamamladım. Ertesi sabah, bir önceki akşam 2 gün kalmak için pazarlık yaptığım ve Haad Rin sahilin gün batımını yakalayan tarafında kalan, konforlu bir otele geçmeye karar vermiş olarak, kaldığım bungalowdan çıkış yaptım. Bekleyen bir iki kişiyle beraber tekneye binmiş Haad Yuan’dan ayrılırken, kumsalda yürüyen 50 yaşlarında, yüzü rengarenk boyalarla boyanmış, üstünde neon renkli bir atlet, altında tütüsü, kafasında şapkasıyla bir adam bize el salladı.
10 dakika sonra Haad Rin’e ulaştığımda, Ko Samui’ye geçen feribotun kalkmasına bir saat vardı. Ani bir kararla, buradaki otelde kalma fikrimi değiştirip, güneyde kalan son 4-5 günümü Ko Samui’de geçirmek için feribota atladım!