top of page
  • Writer's picturenkutluk

Prince Ölmüş Mü?! Nasıl Olur?



Tam Coachella’yı yazıyordum ki bu haberi öğrendim ve içimden festival falan yazmak gelmedi. Birinci bölümü post edip attım kendimi New Orleans sokaklarına. Hem internet olan hem bir şeyler yiyebileceğim bir yer olarak Bourbon Street üzerindeki Hard Rock Cafe’ye girdim. Beklendiği şekilde ekranlarda her 3 parçadan birinde Prince beliriyordu.

Müzik yapan ve bir şekilde sana ulaşmış birinin öldüğünü duymak çok saçma bir durum yaratıyor. Aslında hiç tanımadığın biri ama bir yandan da çok tanıdığın ve sevdiğin birini kaybetmişsin gibi hissettiriyor. Çünkü sen bir dönem onun yaptığı parçalara sığınmışsın, belki avuntu bulmuşsun, ya da çok ağlayacakken onun şarkılarından birini duyup gülmeye başlamışsın, neşeni yerine getirmiş. Böyle teenage gibi üzülüyorum bir taraftan saçma geliyor ama diğer yandan da makul bir yanı var galiba. Hem çocukluğumun bir parçasını hem de yakın bir dostu kaybetmiş gibi hissettiriyor.

Prince benim bugünkü hayatımın içinde her gün dinlediğim ve duymaktan vazgeçemediğim bir müzisyen değildi belki ama müzisyenliğine, zekasına ve yeteneğine müthiş hayranlık duyduğum; sıradışılığı gerçek sıradışılık olan ve önemli bir kaç sene boyunca sömürecek şekilde dinlediğim bir sanatçıydı. Bugüne kadar gidişinden üzüntü, hatta çok üzüntü duyduğum başka müzisyenler de oldu, o zaman bir blogum yoktu ve en fazla ismini kedime falan verebiliyordum. Bu defa bir bloga yazıyorken, hislerimi de aktarmak istedim.

Bunlar aslında ortalama bir insanın hayatına sığabileceğinden daha fazla iş yapan kişiler ve pilleri de belki o sebeple daha çabuk tükeniyor. 39 albüm yapmış adam. Hadi bunların bir kısmı tekrar niteliğinde, gerçek sayısı da 32 civarında. 4 adam boyu üretim demek bu ve parçaları da kısa olmakla tanınan biri değil Prince. Tek başına bir tam orkestra ediyor, dev hale getirebildiği şovlar yapabiliyor. Böyle bir adamın 100 yaşına kadar yaşamasını beklemek de doğru değil belki. Buraya müzik yapmaya geldi, yaptı ve gitti.

Onun nasıl bir müzisyen olduğuna dair her şeyi Miles Davis güzel özetlemiş bana kalırsa (burda daha önce bir video vardı ama maalesef YouTube'dan kaldırıldığı için aşağıya kısa bir versiyonunu alıntılıyorum):

"Prince is from the school of James Brown, and I love James Brown because of all the great rhythms he plays,” he wrote. But Prince got some Marvin Gaye and Jimi Hendrix and Sly in him, also, even Little Richard. He’s a mixture of all those guys and Duke Ellington."

Son olarak dünden beri sık sık ama bence eksik paylaşılan kendi sözleriyle sonlandırayım yazımı:

Dearly beloved, we are gathered here today to get through this thing called life.

Electric word life, it means forever and that's a mighty long time. But I'm here to tell you, there's something else: The after world. A world of never ending happiness, you can always see the sun, day or night.

So when you call up that shrink in Beverly Hills, you know the one, Dr. Everything'll Be Alright, instead of asking him how much of your time is left, ask him how much of your mind, baby. ‘Cause in this life, things are much harder than in the after world. In this life you're on your own.

Dilerim beklediği mutluluğa kavuşmuştur.

28 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page