top of page
  • Writer's picturenkutluk

Nasıl Delirdim?



Aslında bir çok insanın bakış açısıyla çok da delirmişlik olarak gözükmeyebilir anlatacaklarım. Ne “mis gibi” işini bırakıp farklı arayışlar içine giren, ne de dünya seyahatine çıkan ilk insanım. Kendi yakın ailemde bile dünyayı turlayacak (en az) ikinci kişiyim. Onu bırak millet uzaya gidiyor ya, neyse…

O zaman şöyle başlayayım; ben bir memur ailenin, "doğru adımları atan, sorumluluk sahibi" kızıyım. Yetmezmiş gibi, bir de üzerine ablayım.

Yanlış anlaşılmasın ne abla olmaktan, ne de ailemden bir şikayetim var. Aksine her birinin varlığına her gün şükrediyorum. Yalnızca çerçeveyi çizmeye çalışıyorum ki, risk alma sınırlarımın darlığı anlaşılabilsin.

Olayları Big Bang’den başlayarak anlatmak bizde babadan kızına devrolan bir aile geleneğidir. Onun için dilerseniz buradan sonraki 5-6 paragrafı atlayabilirsiniz ve emin olun olayın özünden çok da bir şey kaçırmış olmazsınız. :)

Okulumu olması gerektiği gibi okudum, bitirdim. Çocukken ara ara başka şeyler yapmak istediğime dair minik isyanlarım olmadı değil, oldu. Ama önce meslek sahibi olursam, sonra hobi olarak diğer istediklerimi yapabilirimdi. O öyle olmadı tabi ama sonuçta “adam gibi, düzgün” üniversitemi okudum bitidim.

Güzel bir yaz tatili yaparken etrafımdan “e okul da bitti, hadi artık” sesleri yükselmeye başladı. Ben de o zaman bu sesler bir kısılsın bakalım diyerek bankaların sınavlarına girmeye başladım. Sırf bir şey yapıyor gözükmek için aslında, çünkü hayatta ne yapmak istediğimi henüz bilmiyordum ve en korktuğum şeylerden biri de bankacı olmaktı. Biz küçükken bankalar acayip uzunlukta sıralarda beklemeler, sigara kokan şubeler ve insanların mutsuz göründükleri yerlerdi.

Bir kaç sınava girdim, ikisini geçtim, sonra o zamanlar çok “fancy” olan bankalardan birinde buldum kendimi. O kadar da olmadığını kısa sürede farkedip o gün için hiç de fancy olmayan başka bir tanesine geçtim ve orada yıllar boyu kaldım. Yaptığım işten çok da keyif aldım. Bankalar o sıkıcı yerler değil; eğlenceli işler yapabildiğin, gayet üretken olabildiğin, güzel çalışma ortamları ve iyi şartlar sunan yerlermiş, daha doğrusu öyle olmuşlar, onu gördüm (dönüşümü daha iyi anlamak için bkz. The Big Short ilk 10 dakika).

Sonra yıllar birbirini kovaladı, bankalar alındı, satıldı, farklı yöneticiler, değişik insanlar, iş yapış şekilleri derken yakın tarihimize geldik. Çeşitli sebeplerle heyecan duyarak yaptığım bir alandan başka bir alana yöneldim, bir süre fena gitmedi ama sonra kimyalar tutmaz oldu ve çok uzun yıllardır çalıştığım bankadaki yöneticilik işimden ayrılma kararı aldım.

Böyle çok kolaymış gibi anlatıyorsam da ne kaygılar ne kaygılar. İş işteyken aranır, neden yeni birşeyler bakmıyorum? Ben gerçekten kurumsal hayata devam etmek istiyor muyum? Başka bir şey yapsam… ya tutturamazsam? Ya çok pişman olursam? Rahat mı battı? Bunca zamandır durdun da, ekonominin en kötü zamanını mı buldun? vs. vs. vs

Ama işte hayat sen planlar yaparken başına gelen şeylerden ibaret ya zaten, ben de hayatımda ilk defa tüm bu soruları bir süre nadasa bırakmaya karar verdim. Farkettim ki son 5 yılım beni aslında her açıdan biraz zorlamış. Fotoğraflarıma bakınca bakışlarımın bile değiştiğini görüyorum. Yani aslında yorgunum ve dinlenmeye ihtiyacım var.

Kararı aldıktan sonra kardeşim Burcu “Tayland’a git kendini şımart biraz, hem ucuz da oralar, her gün masaj yaptırırsın, yeni insanlar tanırsın, güneşin tadını çıkarırsın” dedi. Eşi Bora “sonra da bir Buenos Aires’e mi gitsen, çok güzelmiş” dedi. Ikisini de neden olmasın diyerek dinledim. Nerden nereye geçebilirim diye bakındım biraz. Sonra Asya’da belki ordan oraya zıplayabilirim, biletler de ucuz falan derken, arkadaşım Gözde “neden round-the-world biletleri araştırmıyorsun?” dedi.

Bazen basit bir soru insanın önüne yepyeni şeyler çıkarıyor. Öyle bir bilet olduğunu çok eskiden bir zamanda duymuştum ama tamamen unutmuştum. Bunun üzerine araştırmaya başladım, bu konularla ilgili bir kaç site keşfettim, nereleri görmek istediğimi düşünmeye başladım. Sonunda farkettim ki bunu aslında yapabilirim ve hatta belki de aynı zamanı Türkiye’de geçirsem harcayacağımdan daha az bir bütçeyle yapabilirim.

700 kadar ayrı rota çizmiş olabilirim. Gitmek istediğim dünyadaki hemen her yeri programa nasıl dahil ederim ya da etmeli miyim diye düşündüm. Defalarca yön değiştirdim. Rotadan onlarca şehir çıkardım, bir sürüsünü ekledim. Bütün deneme yanılma ve araştırmalar sonucu kararımı verdim: önce Nil Nehri’ni görüp, ardından hep batıya doğru gideceğim. Nil Nehri için yanıma mahalle arkadaşlarım Zeynep ve Lemi’yi alıyorum, rotanın geri kalanında ise tek başıma olacağım, ya da ben şu anda öyle sanıyorum.

Nereye gitmeyi neden istediğim ilerleyen yazılarda yerlerini bulacaktır tahminen, onun için hiç girmiyorum. Yola çıkma hazırlıklarımda hızla sonlara yaklaşıyorum. Çözüm bulunması gereken bir kaç konu kaldı onları da çözerim diye umuyorum.

Çözülmemiş ve şimdilik henüz nasıl gideceğinden de emin olamadığım tek bir problem var ki o da şu; ben aslında uçmaktan korkan biriyim! :)

158 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page