top of page
Writer's picturenkutluk

Havana, Viñales, Trinidad


Başlamadan önce küçük bir not: Yazıların altlarına yazdığınız yorumların hepsini okuyorum ve yazmanızdan da çok memnun oluyorum. Ama anladığım kadarıyla ben bir yoruma cevap verdiğimde yorum sahibine bilgi vermiyor. Dolayısıyla ben de yorumları cevaplamayı bıraktım. Buradan topluca yorum yapan ve katkı sağlayan herkese teşekkür ederim.

Bir önceki Küba yazısının altında farklı düşüncelerin de belirtildiği yorumlar da var. Olabilir tabi herkesin izlenimleri ve deneyimleri farklı oluyor belirttiğim gibi, bunlar benim yorumlarım. Bu konuda karşılıklı bir fikir tartışması yapmayı da aslında çok isterim ama şu anki tempomda biraz zor gibi gözüküyor. Yeri gelmişken belirteyim, insanların dünya turu için 3 ayı neden hızlı bulduklarını artık anlıyorum :)


Küba’ya giderken planım aslında hemen hemen bütün önemli şehirleri gezebilmekti. Ama oraya gidip de otobüs saatlerini, ulaşımın alacağı zamanı ve yolculuğun koşullarını görünce, bunu yaparsam gerçekten çok yorucu olacağını farkettiğim için planımı daraltıp, Havana dışında Trinidad ve Vinales ile sınırladım. Bence iyi ettim ve alınacak izlenimlerin çoğunu da aldığımı düşünüyorum. Santa Clara’ya gidip Che’nin mezarını görsem iyi olabilirdi hazır oraya kadar gitmişken, belki bir tek onu kaçırdım.

Havaalanından itibaren bir farklılık bekledim. Önceki yazılardan birinde bahsettiğim o dünyanın başka köşesinde olmanın getirdiği hissi aradım. Çünkü burası her açıdan, hem coğrafya, hem kültür, hem siyasi pozisyon anlamında apayrı bir yerdi. Onun yerine ilk aldığım izlenim yıpranmışlık ve yenilenmemişlikten başka bir şey olmadı. Bu dönem biraz da hibrit bir dönem herhalde. Belki bir 5-10 sene önce olsaydı daha otantik bir yerle karşılaşacaktım. Ama şimdi biraz arada derede. Öyle her yerde 59 model arabalar yok, yenileri de var mesela. Açıkçası ilk andaki bu görüntüye biraz bozuldum diyebilirim. Herhalde o dilimizden düşmeyen “geç kalıyoruz Küba’yı görmeye” söylemi doğruymuş diye düşündüm.

Gelince önce para bozdurmak gerekiyor çünkü önden döviz alınamıyor. Bu bir çok para birimi için de geçerli aslında ama ben normalde gittiğim her ülkede ATM’den para çekerim. Küba’da ise onun da ne olacağı belli değil, çünkü devam eden yaptırımlar sebebiyle her banka para çekmeye izin vermiyor. Akın akın turist gelen havalimanında ise sadece birer gişesi çalışan iki tane exchange bürosu var. Tam tamına 2 saat süren bir sırayı bekledim ve nihayet “CUC “ larıma kavuştum. Küba’daki ikili döviz sistemini daha ileride anlatacağım için burada detayına girmiyorum ama ben her CUC dediğimde siz USD anlayabilirsiniz, çünkü 1 CUC=1USD.

HAVANA

Havana belli ki dünyanın en hızlı şehirlerinden biri ve bütün “olayın döndüğü” yerken aniden bir tuşa basılmış ve adeta zaman durmuş. Hani biz çocukken “Out of This World” diye bir dizi vardı. İşte sanki oradaki Evie parmaklarını birbirine değdirip zamanı durdurmuş, sonra da yeniden başlatmayı unutmuş gibi.

Mimari açıdan, eksi tarihi Kolonyal yapılar harika; Art Deco’ya meraklıysanız, müze olabilecek kadar güzel örnekler var, ara ara Art Nouveau esintileri bile görmek mümkün. Binaların içleri de -aslında- birer şaheser. 5 metrelik (abartmıyorum) tavanlar düşünün, yerlerde bizim arayıp da bulamadığımız mozaik karolar, devasa ahşap kapılar…

Bütün bu güzellikler ancak dikkatli bakınca görülebiliyor çünkü, en turistik bölge olan ve halen aktif şekilde renove edilen “old town” dışında kalan binaların tamamı harabe durumunda, boyaları dökülmüş ve/veya saçma sapan şekilde boyanmış haldeler.

Bu açıdan geneli itibariyle bakınca çok görkemli bir yerin hayaleti gibi duruyor Havana.

Malecon denen güzel bir sahil şeridi var. Biraz İzmir Kordon’a benzettim ama sıra sıra restoranlar kafeler yok burada. Akşama doğru hareketleniyor, Özellikle gençler biralarını alıp denizin kenarındaki setlerin üzerinde takılıyorlar, kaşıdan izlemesi oldukça keyifli.

Büyük ve görkemli bir çok otel var. Gerçekten çok güzel tarihi yapılar. Bunların bazıları devlet tarafından işletiliyor ama kimin tarafından işletildiği çok da önemli olmadan gecelik fiyatlar 200 ila 300 CUC. Yani kısacası İstanbul Swissotel veya Hilton ayarında. Sanıyorum ki tur şirketlerine daha özel fiyatlar veriyorlar çünkü Türkiye’den gelen tüm tur grupları bu otellerde kalıyor gözlemlediğim kadarıyla. Küba turlarının fiyatlarıyla karşılaştırınca gecelik bu fiyatların verilmesi biraz imkansız gibi.

Oldukça gürültülü bir yer olduğunu söyleyebilirim. Aslında bu Havana’ya has bir şey değil, Küba’nın geneline hakim bir durum. Trafik veya araba gürültüsü değil, söz konusu olan insanlar ve horozlar! İnsanlar çok yüksek sesle ve saatin kaç olduğuna bakmaksızın konuşuyorlar, ama bayağı yüksek sesliler. Müzik konusunda da tüm sokak onları mı dinliyor, başkası acaba başka bir şey dinlemek istiyor olup da dinleyemiyor olabilir mi umurlarında değil. Müzik setini dışarı çıkarıp bu sıralar yoğun olarak dinledikleri “reggaeton”u açıveriyorlar. Şöyle kısaca bir wikipedia araması yaparsanız bu akımın aslında güzelce olması beklenir karıştığı müzikler olarak ama bence ortaya yanlış bir şey çıkmış. Bueno Vista’lar falan beklerken yoğun olarak bununla karşılaşmak hiç bana göre değildi. Herkes ne müzik seviyorsa onu dinlesin tabi de sonuna kadar açınca ben de dinlemek zorunda kalıyorum yattığım odadan, mesele o.

Bir de horozlar… İnanılır gibi değil ister Havana gibi bir büyük şehirde ol, ister Vinales gibi kırsalda, Her sabah horoz sesleri bir defa mutlaka var. Benim sevdiğim de bir şeydir aslında. Fakat Küba’da horozların saat kavramı yok. Bildiğim, gün ağarırken saat gibi öter bu hayvanlar. Yok öyle değil, saat 3, 4, sabah 7 farketmiyor. Canları ne zaman isterse o zaman ve saatlerce ötüyorlar. Ben ki uykusu ağır olan ve seslere çok da aldırmayan bir insanımdır, nerelerde ne şartlarda uyumayı başardığımı bilemezsiniz. Ama Küba’da 1 gün olsun deliksiz uyku uyumadım, çok enteresan.

Güvenlik sorunu hiç yok söylendiği kadarıyla. Ben de kendimi güvensiz hissetmedim bu anlamda. Gerçi ben genel olarak da pek güvensiz hissetmem ama gerçekten de fiziksel bir müdahale veya birinin kapkaç için aportta beklediği bir durum olmadı.

Yalnız şu var ki Küba’lı erkekler insanı rahatsız edecek kadar fazla laf atan insanlar. Bu laf atma içerisine hayvan sesleri çıkarmak da dahil, onlarda adet buymuş!. Anladığım kadarıyla turistlere yönelik daha da fazla. Dediğim gibi fiziksel bir müdahale söz konusu olmadığı için sonuçta çok da sıkıntı olmuyor ama yolda biri ile göz göze gelmemek için saçma bir çaba içerisine giriyorsun. Çünkü es kaza göz teması veya iki kelime konuştuğun anda hemen teklifler ve “itifatlar” katlanıyor. Ve bu istisnasız böyle, yani bir kişi iki kişi değil. İki kelimeden fazla konuştuğun anda önce dansa gidelim, arkasından görüşelim, sonrasında da diğer tecrübelerden öğrendiğim kadarıyla “evlenelim”. Çünkü herkesin derdi, bir turistin peşine takılıp ülkeden dışarı çıkmak. Bir kadın için bunun oldukça rahatsız edici olduğunu söyleyebilirim. Normal şartlarda dansa gitme teklifi ne güzel geliyor kulağa, ama bu öyle bir şey değil.

Havana Vieja, yani şehrin eski bölümünün merkezi çok güzel. Bütün yapılar yenilenmiş veya yenilenmekte; küçük dükkanlar, barlar, restoranlar; her birinde canlı müzik, müzeler, vs. Hemen hemen kendinizi bir latin Avrupa şehrinde zannedebilirsiniz. Müzeler içlerine girince biraz zayıf. Hem sergileme kısmının el atılmaya ihtiyacı var hem de A4’lere bastıkları solmuş yazıların değiştirilmesine.

Merkezden biraz uzaklaşırken ama hala eski Havana içerisindeyken sokaklar falan oldukça zavallılaşıyor. Benim kaldığım bölge de burasıydı. Fakat özellikle eskiden Havana sosyetesinin oturduğu bölgeler olan El Vedado, Miramar gibi semtlere gittikçe gerçekten hoş mahallelerle karşılaşılıyor. Büyük caddeleri, bahçeli evleri ve parklarıyla insanın içini açan yerler buralar.

Sonra tabi bir de Devrim Meydanı var. 1 Mayıs ile ilgili izlenimlerimden önceki yazıda bahsetmiştim biraz. Ben 1 Mayıs öncesinde de gidip meydanı boşken görmek istedim. Gittiğimde şansıma yanımda bitmemiş bir internet kartı, meydanda okul öğrencilerinin provası ve bir köşede de üzerinde internet sağlayıcısı ETECSA’nın amblemi olan bir araç vardı. İçimden “bu araç burada muhtemelen iletişimi sağlıyor” diye geçirdim ve telefonumdan wi-fi arayınca da olduğunu farkettim. Tabi bu firsat kaçar mı, hemen provayı periscope’tan yayınlamaya başladım. Devrim Meydanı’ndan kişisel canlı yayın yapmış olan tarihteki ilk insan olabilirim. N’oldu, boyum mu uzadı? Hayır ama bence güzel bir anekdot :)

VINALES


Burası Havana’ya otobüsle 3.5 saat mesafede, mağaraların, saman yığını gibi duran dağların ve tütün çiftliklerinin olduğu güzel bir vadi. Küçücük bir kasaba, her taraf Casa Particular, minik dükkan, restoran kafe ve bar dolu… ve insanları hissedilir şekilde mutlu. Kasaba zaten tek bir meydandan ibaret, o meydanda ve çevresinde internet var, meydanın ortasında bir Casa de la Musica var ve giriş ücreti 1 CUC (Havana’da bu 15 CUC).

Evet çok turistik, belki Kübalıdan çok turist var falan. Ama güzel bir doğa, mutlu insanlar, sakin bir şehir… daha da ne istersin ki. Hiç sıkılmadan 10 gün inzivaya çekilip, kitap okuyup yazı yazabileceğim, doğa yürüyüşleri yapabileceğim bir yer benim için.

Tahminim şu ki, Küba biraz daha dışa açılmaya başlar başlamaz, yoga kampalarının yeni adresi olması işten bile değil.

TRİNİDAD


Trinidad Havana’ya 6 saat mesafede, Vinales kadar küçük olmayan ama yine de küçükçe bir şehir. Eğer plaja gitmeyi saymazsak, şehrin bir ucundan diğerine 1.5 km’den fazla yürünmüyor. Bu açıdan oldukça pratik bir yer.

Buranın da bir meydanı var ve bence şehri en güzel hale getiren şeylerden bir tanesi, meydanın kendisinin açık bir Casa de la Musica olması. Akşamüstünden itibaren akşam 9’a kadar zaten tatlı bir Cuban canlı müzik var. İçkini alıp izleyebiliyorsun, bazı insanlar dans ediyor, bazen sen de dans ediyorsun 70 yaşında bir amcanın dansa kaldırmasıyla ve sen bitap düşmüşken onun hala fıtır fıtır dans etmesine şaşıp kalıyorsun. Akşam 9’dan sonra ise daha hızlı ve hareketli bir dans pistine dönüşüyor.

Güzel şeylerden bir tanesi de bayağı iyi caz müzik yapılan, bayağı da güzel dekore edilmiş bir kaç restoran olması. Küba'da geçen bir haftadan fazla sürenin ardından, latin müziği duymaktan bana biraz gına gelmişti. Bunda, fazlasıyla hard rock bir modumdayken Küba’ya gitmiş olmamın da etkisi var tabi ve tamamen bana has bir durum. Fakat caz dinleyebilmek tam anlamıyla detoks gibi oldu.

Aynı zamanda bir kolonyal yapı cenneti Trinidad. Havana’ya göre çok daha bakımlı ve otantik. Hatta “işte aradığımız Küba burdaymış” bile dedim kendi kendime. Yalnız küçücük bir şehir, dolayısıyla yapılacak şeyler çabuk tükeniyor ve ikinci günden itibaren tekrara giriyor. Giderseniz ve gereğinden fazla kaldığınızı düşünmeye başlarsanız plaj güzel bir opsiyon. Bir Cancun değil ama keyifli bir plajı var.

5 günlük sırt çantalı gezi sonrası Havana’ya gitme zamanım geldi ve Viazul denilen otobüslerin durağına gittim. Havana - Vinales ve Vinales - Trinidad arasında sıkıntısız seyahat etmiştim aslında. Fakat bu kez, adeta adı gibi, zul halini aldı yolculuk. Öncelikle zaten seyahat 3 saat gecikmeli olarak başladı. İddia, yolda trafik olduğu için otobüsün geciktiğiydi ama sonra yaşananlar ve yolların bomboş olması bana bunun palavradan başka bir şey olmadığı hissini verdi. Neyse ki uçuşumla ucu ucuna bir planlama yapmamıştım. Otobüs yolda vermesi gereken molaları vermedi, insanlar aç çünkü en son 10 saat kadar önce kahvaltı edilmiş. Küba’da öyle ıvır zıvır da olamıyor pek yanında... En son Havana’ya 50 km kala, şöför kenarda durdu ve soğan ve sarımsak alışverişi yaptı! Yani sanırsın ki kamyon kasasında seyahat ediyorsun ama ne ödediğin ücretin ve ne de vaadedilen hizmetin alakası yok.

Net söylüyorum, eğer Redd ve Mükemmel Boşluk olmasaydı, manşetlerde “Küba’da cinnet geçiren kız şöföre daldı” diye okurdunuz. Onun yerine kendimi müziğe verdim ve her bir parçayı yeniden yeniden keşfettim, çok da ısınmadığımı sandığım bir iki parçanın bile ne kadar güzel olduğunu, her birinde beklediğim başka başka anlar olduğunu, sözlerin şahaneliğini falan yeniden hissettim. Eskitmekten korktuğum için çok sık da dinlemiyorum ama o yolculuk boyunca sanırım 3 defa dinledim tüm albümü baştan sona.

Peki Küba yazıları bitti mi? Hayır. Söyleyecek bir kaç şeyim daha var ve bu kadar bekletmeden onları da yazacağım.

64 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page